İngilizce içindeki lost ne anlama geliyor?

İngilizce'deki lost kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte lost'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki lost kelimesi kaybolmuş, kayıp, yolunu kaybetmiş, şaşkın, yitik, kaybedilmiş, yitirilmiş, kaybedilmiş, lanetli, yaslı, matemli, dalmış, uzağında kalmış, kaybetmek, kaybetmek, mağlup olmak, yoksun bırakılmak, mahrum edilmek, mal olmak, kaybetmek, başarısız olmak, unutmak, hatırlayamamak, anlatamamak, kaybetmek, heba etmek, yakayı kurtarmak, paçasını kurtarmak, geri kalmak, kurtulmak, yolunu kaybetmek, çekip gitmek, çek git, kaybedilmiş dava, anlamını yitirmiş, amaçsız kimse, günahkar kimse, kaybedilen zamanı telafi etmek, hiç sevmeme/hoşlanmama anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

lost kelimesinin anlamı

kaybolmuş, kayıp

adjective (object: misplaced)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I'm trying to find my lost keys.

yolunu kaybetmiş

adjective (disorientated)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
My compass isn't working. I'm completely lost.

şaşkın

adjective (figurative, informal (confused) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
You look lost. Make sure you read page one first.

yitik, kaybedilmiş, yitirilmiş

adjective (no longer known)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Tea and conversation is becoming a lost art.
Çay eşliğinde sohbet artık yitik bir sanat hâlini alıyor.

kaybedilmiş

adjective (figurative, euphemism (killed) (hayat, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
So many young men were lost in the Great War.

lanetli

adjective (literary (damned)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Hell is supposedly full of lost souls.

yaslı, matemli

adjective (figurative (bereft) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Shelly was lost after her parents passed away.

dalmış

(figurative (engrossed: in [sth]) (bir işe)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He was lost in his book.

uzağında kalmış

(figurative (beyond reach) (bir şeyin)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
She used to be a committed Christian, but now she is lost to the Church.

kaybetmek

transitive verb (misplace)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He lost his keys.
Anahtarlarını kaybetti.

kaybetmek, mağlup olmak

transitive verb (fail to win) (kazanamamak)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
They knew that they were going to lose the game.
Maçı kaybedeceklerini biliyorlardı.

yoksun bırakılmak, mahrum edilmek

transitive verb (be deprived of: privilege, right)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
They lost their right to use the library because they were so loud.

mal olmak

transitive verb (cause the loss of)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
His lack of punctuality lost him his job.

kaybetmek

transitive verb (fail to keep: money) (para, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
We lost a thousand dollars in the stock market.

başarısız olmak

intransitive verb (fail)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I can't do this job. I'm going to lose again.

unutmak, hatırlayamamak

transitive verb (figurative, informal (forget) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
What was her name? I've lost it for the moment.

anlatamamak

transitive verb (figurative, informal (not make understand) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
You are losing me. Can you say it again more slowly?

kaybetmek

transitive verb (figurative, euphemism (be bereaved of: [sb]) (ölüm nedeniyle)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She lost her husband to cancer two years ago.

heba etmek

transitive verb (waste)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
If you don't act now, you'll be losing a great opportunity.

yakayı kurtarmak, paçasını kurtarmak

transitive verb (figurative, informal (evade) (mecazlı, gayri resmi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The bandit lost the police when he entered the forest.

geri kalmak

transitive verb (clock: be slow by) (saat, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
It's a lovely antique clock, but it loses about ten minutes per week.

kurtulmak

transitive verb (slang, figurative (get rid of) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You'd better lose that attitude.

yolunu kaybetmek

(be disorientated, go the wrong way)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I got lost trying to find your house; all the streets look the same around here.

çekip gitmek

(figurative, slang (go away) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She told him to get lost.

çek git

interjection (figurative, slang (go away!)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
You want to borrow more money from me when you haven´t repaid the last lot? Get lost!

kaybedilmiş dava

noun ([sb], [sth] hopeless)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We may as well give up on the plan; it's a lost cause.

anlamını yitirmiş

adjective (inadequately conveyed in another language) (çeviri sırasında)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Humor is often lost in translation.

amaçsız kimse

noun ([sb] without purpose)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He has been wandering around like a lost soul.

günahkar kimse

noun (religion: [sb] beyond salvation)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He committed a mortal sin, and now the priest sees him as a lost soul.

kaybedilen zamanı telafi etmek

verbal expression (compensate for past inaction)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Her father made up for lost time by buying her lots of presents.

hiç sevmeme/hoşlanmama

noun (mutual dislike)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There's no love lost between those two. They've always hated each other.

İngilizce öğrenelim

Artık lost'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

lost ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.